Klasik Filmler Listesi

0
Ziyaret
0
Film
0
Okuma süresi
Kaydedildi0
Klasik filmler listesi; en iyi olanları zaman içerisinde kült film haline gelecek, sinema tarihinin erken ve orta dönem önemli referansları ile oluşturulmuştur.
ImageBahadır Mahmut
Bahadır Mahmut

Benzer Listeler

  • Kült Filmler Listesi

    201
    bin okuma

İçerik Başlıkları

Klasik Filmler Listesi

Klasik filmler listesi; en iyi olanları zaman içerisinde kült film haline gelecek, sinema tarihinin erken ve orta dönem önemli referansları ile oluşturulmuştur.

Klasik Nedir? Klasik Ne Demektir?

Cambridge Sözlüğü

  1. Klasik bir kitap, film vb. uzun süredir popüler olan ve çok iyi olandır
  2. Tipik

Oxford Sözlüğü

  1. Türünün en iyilerinden veya en önemlilerinden biri olarak kabul edilen veya kabul edilmeyi hak eden
  2. (ayrıca klasik) Bulmayı umduğunuz bir şeyin tüm tipik özelliklerine sahip olmak

Türk Dil Kurumu (TDK) Sözlüğü

  1. Üzerinden çok zaman geçtiği hâlde değerini yitirmeyen, türünde örnek olarak görülen eser
  2. XVII. yüzyıl Fransız dili, sanatı ve yazarları ile ilgili olan
  3. Alışılmış
  4. Sanatta kuralcı
  5. Kökleşik
  6. isim Eski Yunan, Roma ve XVII. yüzyıl Fransız sanatıyla ilgili sanatçı veya eser
  7. isim Eski Yunan ve Roma çağı dili ve sanatı ile ilgili olan

Klasik Filmlerin Kısa Tarihsel Gelişimi

Görsel sanatlar için klasik kavramı, “klasisizm” (classicism) terimi genellikle klasik antik çağ sanatı (MÖ 10.yy – MS 4.-5.yy) ile özellikle “Yunan sanatı” ve “Roma Sanatı”nın taklidine atıfta bulunur. Aynı zamanda “Ege Sanatı” (Aegean Art) (MÖ 25.yy-11.yy) ve “Etrüsk sanatı” (MÖ 7.yy-1.yy) klasisizm için önceki referans noktaları olarak değerlendirilir. Bu nedenle örneğin Orta Çağ veya sonrasında verilen Antik Yunan ve Antik Roma sanatından esinlenen herhangi bir mimari, resim veya heykel klasisizm örneğidir. Bu eserler, kendi sanat disiplinleri altında klasik eser olarak anılır.

Academy-of-Athens-by-Raffaello-Sanzio-da-Urbino--

Klasik müziğe bakıldığında görsel sanatlara benzer şekilde kökeninde Antik Yunan Sanatı bulunur. Orta Çağ ve Gotik dönemde gelişen çok seslilik tekniği, kilise ve saray baskısı ile aynı dönemde müziğe entegre edilmiştir. Rönesans’ın gelişi ile enstrümanların bugünkü kullanımlarına benzer şekilde ortaya konulan müzik, klasik (batı) müzik olarak nitelendirilmeye başlanır. Binlerce yıllık sanat disiplinleri kendi içlerinde klasik kavramını geçmiş referanslar üzerinden oluştururken 20.yy sonunda ortaya çıkan sinema için durum çok farklıydı. Sinema teknolojik gelişmelerin sonucunda ortaya çıkmıştı, geçmişi yoktu, sanat olduğu dahi tartışmalıydı. Sektör, üretici ve izleyiciler için sinemanın referans noktaları ile sınırlarının bilinmesi bir gerekliydi. Bu durum sinemada klasik kavramının oluşmasını olağan dışı şekilde tetikledi. 20.yy başlangıcında klasik film kavramını oluşturacak içerik ve yaklaşımların başka sanat disiplinlerinden aktarılması, sinemanın ilk klasik referans eserlerinin oluşturulması için bir seçenek olarak görüldü. Klasik film olmaya aday, sanat filmi statüsünde sayılan ilk filmler tiyatro ve edebiyatın belirgin şekilde etkisi altındaydı. Film d’art akımı, bu durumun en belirgin yaşandığı akımdı. Film d’art akımında sanat değeri taşıyan filmlerin ancak klasik tiyatro ve klasik edebiyat eserlerinin sinemaya aktarılması ile çekilebileceği düşünüldü. Fakat kısa süre içerisinde bu yaklaşım klasik sinemayı oluşturma amacına uygun sonuçlar vermedi. İzleyicilere film diye sunulan şey filmden daha çok kameraya alınmış tiyatro, edebiyat eserlerini andıran görüntülerdi. Sinema, karakteristik olarak teknolojik bir gelişmenin -kamera ile hareketin kaydedilmesi ve kamera hareketi- sonucu ortaya çıkmıştı. Bu varoluşsal sebepten ötürü klasik film veya klasik sinema tamlamalarının diğer sanat disiplinlerine benzer şekilde geçmişe dönük belirgin referansları yoktu. Sinema ancak kendi varoluşundan gelen karakteristik kabiliyetlerini kullanmaya başlayınca anlatım yöntemlerini geliştirip, kendi dilini oluşturdu. Bu yöntem ve dil ile çekilen klasik filmler, klasik sinemanın sınırlarını belirledi. Film d’art ve benzeri yaklaşımlar kısa zamanda tamamen geçersiz hale geldi. Sinemanın anlatım yöntemi; kamera hareketlerinin çeşitlendirilmesi, montaj yöntemlerinin gelişmesi, sesli sinemanın hayata geçmesi, star sisteminin oluşması ve sinemanın endüstriyelleşmesi ile köklü değişiklikler yaşadı. Sinemanın erken döneminde cesaret gösterip kalıplaşmış (diğer sanat disiplinlerinden devşirilen örn: edebiyat, resim, tiyatro) anlatım yöntemlerini yıkan yenilikçi yönetmenler ortaya çıktı. Bu yönetmenler aldıkları tüm eleştirilere rağmen sinemanın bugün klasik olarak anılan anlatım yöntemlerini geliştirdi.

Seven-Samurai-

Filmlerin üretim, çoğaltım ve dağıtım maliyetlerinin yüksek olması sinemanın ilk döneminin; Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, İngiltere vb. ülkelerde, dünya geneline göre daha verimli geçmesine sebep oldu. Yüksek sayıdaki üretim ile sinema dili bu ülkelerde hızlı şekilde gelişti. Gelişen sinema dili ile başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere bu ülkeler, sinemanın klasik eserlerini üretir hale geldi. 20. yüzyıl içerisinde yaşanan dünya savaşları, ekonomik krizler, kıtlık, soykırım, dikta rejimleri, teknolojik gelişmeler ve bunlarla ilişkili sosyal, ekonomik, kültürel değişimler sanat disiplinleri içerisinde modern sanat eserlerinin oransal artışına sebep oldu. Henüz kendi anlatım yöntemini keşfetmeye çalışan sinemada, klasik film olarak nitelendirilen filmler ile modern sinema örnekleri dönemsel olarak iç içe girmeye başladı.

Modern Klasikler

Modern klasikler olarak nitelendirilen filmler özellikle geç 60’lar sonrasında, ekonomik genişlemelerin ve kültürel alanda meydana gelen özgürlükçü yaklaşımların artmasıyla ortaya çıktı. Modern klasik filmler henüz klasik kavramı yeni oluşan sinemayı modern sanatın etkisinde köklü şekilde değiştirecek yaklaşımları barındırdı.

Klasik Filmlerin Karakteristik Yapısı

Klasik haline gelen filmler genel olarak, yönetmenlerinin filmi klasik statüsüne taşıyan yenilikçi yöntemlerini ilk kullandıkları filmler değillerdir. Yenilikçi yöntemler, yönetmenler tarafından filmografileri içerisinde denenir ve geliştirilir. Yenilikçi yöntemin sinema sektörü ve izleyicileri tarafından en çok kabul gören versiyonunu barındıran filmler ise klasikleşir.

Au-Hasard-Balthazar-

Klasik filmler genel olarak bütçe açısında bölgesinde, çağdaşlarına göre daha fazla finanse edilmiş filmlerdir. Prodüksiyon, oyunculuk ve benzeri yönlerden çağdaşlarının üstünde performans sergilerler. Eski tarihli olmalarından ötürü, klasikler filmler izlenmeden dönem ve bölge okuması-araştırması yapılması önemlidir. Filmin çekildiği dönem ve bölgedeki siyasi, askeri, ekonomik, sosyolojik durumun bilinmesi izleyici açısından filme birçok farklı katman katabilir. Dönem ve bölge okumaları aynı zamanda film ile yapımcılarının etkin konjonktüre göre konumlandırılmak istedikleri tarafı gösterir. Bunun yanında sinema için büyük önem arz eden teknolojik dönüm noktaların da bilinmesi çekilen filmlerin öneminin ve getirdiği yeniliklerin fark edilmesi için gereklidir.

Önemli Klasik Film Yönetmenleri

  • Akira Kurosawa
  • Francis Ford Coppola
  • William Wyler
  • Orson Welles
  • Charles Chaplin
  • Fritz Lang
  • Carl Theodor Dreyer
  • Buster Keaton
  • F.W. Murnau
  • Sergei Eisenstein

En İyi Klasik Filmler

Klasik Filmler Listesi

  • “Nosferatu” (Nosferatu: Bir Sinfoni Mefistofelesinde), 1922 yılı yapımı bir Alman korku filmidir. Film, Bram Stoker’ın Drakula romanına dayanarak yapılmıştır. Hikaye, genç bir emlakçının, Hutter’ın, Transilvanya’ya gitmesi ve orada karşılaştığı Kont Orlok adlı gizemli bir vampirin peşine düşmesini konu alır. Hutter, Orlok’un kasabasına gelmesiyle bir dizi ürkütücü olayla karşılaşır. Film, sürükleyici atmosferi ve Murnau’nun deneysel sinema teknikleri ile tanınır ve Alman Ekspresyonist sinemasının önde gelen örneklerinden biridir.
  • “Thelma & Louise” Ridley Scott tarafından yönetilen bir aksiyon-macera filmidir. İki kadın, Thelma ve Louise, sıradan yaşamlarından kaçarak bir yolculuğa çıkarlar. Ancak, bir kargaşa sonrasında beklenmedik bir cinayet işleyerek polisten kaçmaya başlarlar. Şimdi, birbirlerine tutunarak hayatta kalmak ve özgürlüklerini korumak için zorlu bir mücadeleye girerler. Susan Sarandon ve Geena Davis, başrolleri paylaştığı bu filmde güçlü bir kadın dayanışması örneği sergilemektedirler.
  • To Kill a Mockingbird, Alabama’da 1930’ların ortasında geçen, bir çocuğun gözünden ırkçılık ve adalet sistemi hakkında bir hikayedir. Scout Finch adlı küçük bir kız çocuğu, babası Atticus Finch’in, bir siyah adamın tecavüz suçlamasıyla yargılandığı bir davayı üstlenmesiyle, hayatının dönüm noktasına gelir. Atticus, adalet ve dürüstlük için mücadele ederken, Scout ve kardeşi Jem, ırkçılıkla yüzleşir ve yaşadıkları toplumda adaletsizlikle karşı karşıya kalır. Film, Harper Lee’nin Pulitzer ödüllü romanına sadık kalırken, ırkçılık, adalet, insan hakları, eşitlik ve önyargı gibi temaları ele alır. Aynı zamanda Scout’un ve Jem’in büyüme hikayelerine odaklanırken, insanlık ve empati gibi temel insan değerlerine de vurgu yapar.
  • Jean Renoir’un 1937 tarihli savaş karşıtı filmi “The Grand Illusion” (Büyük Umut), I. Dünya Savaşı sırasında Almanya’da savaşan Fransız askerlerinin, savaşın absurditesi ve insanlık boyutunu keşfetmelerini anlatıyor. Film, savaşın klas sınıfı arasında farklılıklar yaratmasına rağmen, insanlar arasındaki gerçek bağları gösteriyor. Film aynı zamanda savaşın yıkımını ve sivil hayatın üzerindeki etkisini de ele alıyor. Büyük Umut, savaşın insanlara neler yaptığını anlamaya çalışan cesur bir filmdir.
  • “The Cabinet of Dr. Caligari” (Dr. Caligari’nin Muayenehanesi), 1920 yılında çekilen bir Alman sessiz filmidir. Film, bir hipnotizmacının bir fuarda sergilediği son derece tuhaf bir adamı kontrol altına alması sonucu ortaya çıkan olayları konu alır. Caligari’nin kontrolündeki adam, bir dizi cinayet işlemeye başlar ve filmin ilerleyen bölümlerinde gerilim ve gizem artar. Filmin dikkat çeken özellikleri arasında, unutulmaz mimari tasarımı ve karakterlerin tuhaf makyajları yer alır. “The Cabinet of Dr. Caligari”, Alman Ekspresyonist sinemasının en önemli örneklerinden biri olarak kabul edilir.
  • D.W. Griffith’in yönetmenliğini üstlendiği 1915 yapımı The Birth of a Nation, Amerikan İç Savaşı ve Güney’in yenilgisi sonrası yeniden yapılanmanın bir tasviridir. Film, aynı zamanda Amerikan sinemasının ilk büyük destansı filmidir ve teknik olarak dönemin en ileri teknolojik filmlerinden biriydi. Ancak, filmde Afrikalı Amerikalılar aşağılanır ve beyaz üstünlüğü desteklenir, bu nedenle zamanla ciddi eleştirilere maruz kalmıştır.
  • “Spirited Away” (Ruhların Kaçışı), ünlü Japon animasyon stüdyosu Studio Ghibli tarafından yapılan bir fantastik animasyon filmidir. Film, 10 yaşındaki Chihiro’nun, ailesiyle birlikte bir yer değiştirme sırasında yanlışlıkla girdiği gizemli bir dünyada geçen maceralarını anlatıyor. Chihiro, burada cadılar, tanrılar ve ruhlarla karşılaşır ve onların dünyasında hayatta kalmaya çalışır. Film, doğayı koruma, kültürel değerleri kaybetmemek ve cesaret gibi temaları işler ve dünya çapında büyük bir hayran kitlesi edinmiştir.
  • Martin Scorsese’in 1980 tarihli filmi Raging Bull, orta sıklet boks şampiyonu Jake LaMotta’nın gerçek hayat hikayesine dayanmaktadır. Film, boks kariyeri boyunca hem ring içinde hem de dışında yaşadığı kişisel ve psikolojik mücadelelere odaklanmaktadır. LaMotta’nın acımasız ve şiddetli kişiliği, evliliği ve aile hayatı da filmde işlenen diğer konular arasındadır. Başrolde Robert De Niro’nun üstün oyunculuğuyla dikkat çeken Raging Bull, sinema tarihinde en iyi filmler arasında yer almaktadır.
  • Oliver Stone’un yönetmenliğini yaptığı 1986 yapımı Platoon, Vietnam Savaşı’nın acımasızlığını anlatan bir savaş dramasıdır. Film, 1967’de Vietnam’da savaşan genç bir Amerikan askerinin (Charlie Sheen) gözünden yaşananları aktarmaktadır. Askerler arasında yaşanan çatışmalar, gerilim ve intikam hikayesi, film boyunca izleyicinin karşısına çıkar. Film, savaşın insanların üzerindeki psikolojik etkisini ve insanların savaş sırasında nasıl değiştiğini anlatmaktadır.
  • Luchino Visconti’nin yönettiği Obsession (Ossessione) filmi, 1930’larda İtalya’da yoksulluk içinde yaşayan insanların hikayesini anlatıyor. Film, James M. Cain’in The Postman Always Rings Twice romanından uyarlanmış olsa da, hikaye İtalya’ya uyarlanmıştır. Filmin ana karakterleri, talihsiz bir otel sahibi ve oteline gelen göçmen bir adamdır. İkisi birbirlerine aşık olurlar ve birlikte kaçmak için planlar yaparlar. Ancak hayatlarındaki zorluklar, ilişkilerini sınar ve sonuçta trajik bir sona neden olur. Film, İtalyan neorealizminin öncüsü olarak kabul edilir ve dönemin İtalya’sındaki toplumsal gerçekçiliği yansıtır.
  • “One Flew Over the Cuckoo’s Nest”, bir akıl hastanesinde geçen dramatik bir hikayeyi anlatıyor. Randle McMurphy, hapishaneden kaçmak için akıl hastanesine gönüllü olarak gider, ancak orada kalmak zorunda kalır. Hastanede kendisine kötü davranan Başhemşire Ratched ile çatışırken, diğer hastalarla da yakınlaşır ve onlara yardım etmeye çalışır. McMurphy, diğer hastaların özgürlüğü için mücadele ederken, Ratched ile giderek artan bir gerilim yaşar.
  • “Man with a Movie Camera” (Kamera ile Adam), Sovyet sinemasının öncü isimlerinden Dziga Vertov’un 1929 yılı yapımı belgesel filmidir. Film, bir günün hayatını, insanların işlerini, günlük aktivitelerini, şehir yaşamını ve insanların eğlence aktivitelerini gösteren bir dizi kısa kesitlerden oluşur. Kamera ve kurgu teknikleri kullanılarak oluşturulmuş olan film, Sovyet sinemasında belgesel sinemanın önemini vurgular. Film, sadece bir gösteri değil, aynı zamanda insanların hayatını anlamaya ve anlatmaya yönelik bir araştırma olarak da kabul edilir. “Man with a Movie Camera”, sinema tarihinde inovasyon, yaratıcılık ve özgünlükle bağdaştırılan bir başyapıt olarak kabul edilir.
  • Jules and Jim, 1962 yılında yönetmen François Truffaut tarafından çekilen bir Fransız romantik drama filmidir. Film, I. Dünya Savaşı öncesinde, Paris’te yaşayan iki arkadaş Jules ve Jim’in, aynı kadına, Catherine’e duydukları aşkı konu almaktadır. Catherine, özgür ruhlu, baştan çıkarıcı ve ilginç bir kadındır. Jules ve Jim, Catherine’e aşık olurlar ve aralarında bir aşk üçgeni oluşur. Film, Truffaut’nun özgün sinematografik tarzını yansıtır ve zamanın ötesinde kalmış bir klasik haline gelmiştir.
  • “Heat” (1995), Michael Mann tarafından yönetilen ve Robert De Niro ve Al Pacino’nun başrollerini paylaştığı bir suç-drama filmidir. Film, Los Angeles’ta geçer ve bir çete lideri olan Neil McCauley ve onun ekibinin, karşılarında kararlı bir dedektif olan Vincent Hanna tarafından takip edilmesini anlatır. McCauley ve ekibi, büyük çaplı bir soygun yapmayı planlarken, Hanna ve ekibi onları yakalamak için ellerinden geleni yaparlar. Film, suç dünyasındaki insanların zorlu hayatlarını ve dedektiflerin işlerini yaparken karşılaştıkları zorlukları ele alır. Ayrıca, filmin yüksek tempolu aksiyon sahneleri ve gerilim dolu atmosferi ile ünlüdür.
  • J’accuse! (1919), I. Dünya Savaşı sırasında Fransa’da yaşayan bir grup insanın hayatlarını ve savaşın yıkımını konu alan bir dram filmidir. Film, savaşın korkunç etkilerini gösterirken aynı zamanda insanların hayatta kalma mücadelelerini, aşk ve dostlukları ele almaktadır. Yönetmen Abel Gance, savaşın dehşetini anlatmak için gerçek savaş görüntüleri kullanmış ve filmi sinemanın gücüyle insana bir mesaj iletmeyi hedeflemiştir.
  • 1995 yapımı Ghost in the Shell, bir bilimkurgu filmi ve aynı adlı manga serisinin uyarlamasıdır. Film, 2029 yılında, insan beynine bağlanan yapay bir bedene sahip olan özel bir polis timi olan Bölüm 9’u takip ediyor. Bölüm 9, bir hacker’ın kendi bedenine yönelik bir saldırı düzenlemesi sonucu bir dizi siber suçun ardındaki sırları açığa çıkarmaya çalışır. Film, yapay zeka, insan doğası ve varoluşsal konulara odaklanırken, aksiyon dolu bir polisiye hikayesi sunar.
  • “Amistad”, gerçek bir olaydan esinlenerek yapılmış bir film olup 1839 yılında gerçekleşen Amistad davasını konu almaktadır. Film, bir grup Afrikalı köle gemisi Amistad’da kaçırıldıktan sonra ABD kıyılarına doğru yola çıktıkları sırada yakalandıklarını ve tutuklandıklarını anlatmaktadır. Davada, kölelerin sahipleriyle mücadele etmek için, bir avukat onları savunur. Bu film, tarihsel olaylara dayanan bir hukuk dramasıdır ve köle ticareti tarihini, insan hakları ve eşitlik kavramlarını ele almaktadır. Film, Steven Spielberg tarafından yönetilmiştir ve başrollerinde Djimon Hounsou, Morgan Freeman ve Anthony Hopkins yer almaktadır.
  • 1979 yapımı Apocalypse Now, Joseph Conrad’ın “Karanlıkta Kalanlar” adlı romanından uyarlanan Vietnam Savaşı’na dair bir film. Hikaye, Kaptan Benjamin Willard (Martin Sheen) adlı bir özel kuvvetler askerinin, Yüzbaşı Kurtz (Marlon Brando) adlı üst düzey bir askerinin Vietnam’daki ordu dışı bir topluluğunu bulmak için tehlikeli bir yolculuğa çıkmasını anlatıyor. Film, savaşın insan doğasına ve ahlaki yıkımına odaklanarak, savaşın getirdiği acımasızlık ve şiddet dolu dünyayı yansıtıyor.
  • 1959 yapımı “Anatomy of a Murder” filmi, bir cinayet davasını ele almaktadır. Film, bir avukatın, müvekkilinin suçlu olup olmadığını belirlemek için bir cinayet davasını savunurken yaşadıklarını anlatır. Cinayet, kadının tecavüz edilmesi sonucu kocasının katili olması iddiasına dayanmaktadır. Film, yargı sisteminin hukuki sürecini, delillerin toplanması ve sunulması, avukatların savunma stratejileri, hukukun adalet kavramı ve toplumda hukuk sistemi üzerindeki etkisini ele almaktadır. James Stewart, Ben Gazzara ve Lee Remick’in başrollerde yer aldığı film, ünlü bir hukuk draması ve sinema tarihinde önemli bir yere sahiptir.
  • İşçi sınıfı ile şehir planlamacıları arasında keskin şekilde bölünmüş fütüristik şehirde, kentin kurucusunun oğlu, bir kurtarıcının gelişini öngören işçi sınıfı peygamberine aşık olacaktır.
  • Feodal bir efendinin sarayında düştüğü fakirlik sebebiyle seppuku talep eden Hanshiro Tsugumo, daha önce aynı taleple gelen başka bir roninin intihara nasıl zorlandığını öğrendiğinde hesaplaşmasının dozunu daha da arttıracaktır.
  • Nükleer testler sonucu denizde uyanan dev canavar Gojira dehşet saçmaya başlar. Gojira Tokyo’ya ilerler. Gojira’nın başkente getireceği yıkımı durdurmanın bedeli genç bir doktorun vicdan hesaplaşmasından geçmektedir.
  • Mephisto, Tanrı ile Dünya üzerine bahse girer. Bahsin kazananı, kendisini ilim irfana adamış olan Faust’un ruhunu Mephisto’ya teslim edip etmeyeceği ile belli olacaktır. Mephisto amacına ulaşmak için yer yüzüne iner.
  • 1431 yılında, Jeanne d’Arc sapkın suçlamalarla yargılanmaktadır. Dini mahkeme, Jeanne’i ölüm cezasından kurtarmak ve toplumda dini bütünlüğü sağlamak için kutsal görüş iddialarını geri almaya zorlar.
  • Soğuk ve yalnız profesör Isak Borg Lund’a fahri doktorasını almak üzere seyahat edecektir. Birlikte yola çıktığı gelini ve yolda aldığı otostopçularla hayatını sorguladığı, sık sık geçmişe de dönüş yaşadığı bir yolculuk yapacaktır.
  • Ünlü aktris Elisabeth Vogler kimsenin anlayamadığı bir sebepten tamamen sessizliğe gömülür ve doktorunun tavsiyesiyle inzivaya çekilir. Bu süreçte ona bakmakla görevlendirilen Hemşire Alma ile baş başa kalan Elisabeth arasında karmaşık bir ilişki gelişecektir.
  • Sigortacı Walter ile zengin bir iş adamının mutsuz eşi Phyllis, zengin olabilmek için Walter’ın tecrübesini kullanarak ustaca bir cinayet planlayacaklardır.
  • Roman yazarı Holly Martins, arkadaşı Harry Lime’ı ziyaret için gittiği savaş sonrası Viyana’sında gizemli ve karışık bir cinayeti aydınlatmak için çabalayacaktır.
  • Efsanevi tek plan açılış sahnesi, karakter derinlikleri ve analizlerine ayrılan alan, güvenlik güçlerinin çürümüşlüğü, siyasi ve adalet yapısına göndermeleri ile Touch of Evil, klasik noir’in en cesur yapımı olarak nitelendirilebilir.
  • Hans Beckert koca bir şehre bela olmuştur. İşlediği çocuk cinayetleri şehrin çetelerinden polisine kadar tüm ahalisini linç için bir araya getirmiştir. Hans Beckert tüm yaptıklarına rağmen suçlu mudur?
  • Shukichi and Tomi Hirayama çocuklarını ziyaret etmek için Tokyo’ya giderler. Ziyaretleri en başta planlamalar ve gezintiler ile çok iyi geçecek gibi görünse de çocuklarının ve torunlarının kendilerine karşı tavırları her şeyi altüst edecektir.
  • Savaştan sağ çıkmayı başarmış şovalye Antonius Block evine doğru yol alırken veba salgının kırıp geçirdiği topraklarda ölüm ile karşılaşır. Arkasında savaşı bırakmasının hiç bir anlamı yoktur. Ölüm karşısında ve sıra kendisindedir. Ölüme hayatına karşı satranç oynama teklifinde bulunan Antonius’un hikayesi tüm ölümlülerin acınası ağıtına dönüşecektir.
  • Marion Crane belki de hayatını değiştirmesine yetecek olan parayı uzun yıllardır çalıştığı patronun müşterisinden çalar. Kaçış yolundayken günü yorgunluğu ve çıkan fırtınayı atlatmak için tekinsiz Bates oteline sığınır.
  • Senaryo yazarı Joe Gillis eski popüler günlerini geride bırakmış sesiz sinema dönemi yıldızlarından Norma Desmond için çalışmaya başlar. Norma, Joe’dan kendisini eski popüler günlerine geri döndürecek bir senaryo yazmasını ister. Joe başlarda Norma’nın fikrini değiştirmeye çalışsa da kısa zamanda karşısındakinin eski bir yıldızdan daha çok narsist, sadece egodan ibaret bir deli olduğunu anlar.
  • 14 yaşındaki Antoine Doinel söylediği yalanlar, okuldan kaçamalar ve ufak tefek hırsızlıkları ile küçük bir suçlu haline gelmiştir. Ailesinin ilgisizliği, okulun tavrı ise onu yaptıklarında tetikleyen ana unsurdur. Antoine istenildiği gibi olamamaktan suçludur. Yüzleşeceği ise hayatın bundan ibaret olduğudur.
  • Charles Foster Kane’nin ölümü sırasında ağzından dökülen “rosebud” kelimesi bizi bu kelimenin sırrını araştıranlar tarafından Kane’in tüm hayatına tanıklık etmemzie sebep olacaktır. Paranın, kariyer ve iktidarın nasıl bir zindana dönüşütüğü Kane’nin sonu belli dramıdır.
  • Babasını öldürmekle suçlanan kenar mahallenin, sabıka kaydı kabarık, zenci genci için ölüm kararı vermek, 12 kişilik jüri için oldukça kolay gibi görünse de 8 numaralı jüri üyesini her şeyin akla bu kadar yatkın olması rahatsız etmiştir.
  • Thomas sex, müzik, uyuşturucu ve moda içerisinde kendisini kaybetmiştir. Thomas parkta yaptığı candid çekimlerin birinde bir kadın ile erkeği izlemeye alır ve fotoğraflar. Daha sonradan fotoğraflarında farkedeceği detaylar kadının bir cinayete kurban gitmiş olabileceği üzerine evrilecektir.
  • Marie ve sevgili eşeği Balthazar’ın hayatının bir çok noktada birbiri ile kesişir. Genel olarak yaşadıkları şey; hayat içerisinde sürüklenmek, psikolojik ve fiziksel şiddet altında hayatta kalmak zorunda olmak ve taşıyamayacakları yükler altına girmek zorunda kalmaktır.
  • Charlie Chaplin sıradan bir fabrika işçisidir. Yaptığı sıradan cıvata sıkma işi çok basit olsa da makineleşmek bi hayli zordur. Chaplin’in dev bir fabrika içerisinde insan olarak kalmaya çalışması zamanımızı da kapsayacak şekilde sanayi altındaki ezilişimizi aydınlatacaktır.
  • Lord Hidetora Ichimonji artık savaşamayacak ve topraklarını koruyamayacak kadar yaşlanmıştır. Çözümü topraklarını 3 oğluna pay etmekte bulur. Toprak paylaşımı işleri herkes için daha kötüye götürecektir.
  • Prens Ben-Hur, çocukluk arkadaşı dönemin Roma generali tarafından tutsak alınır. Ben-Hur özgürlüğü ve intikamı için savaşacaktır. Bu mücadele içerisinde hem veba salgını hem de İsa’nın çarmıha gerilme süreci öykünün sadece diğer bileşenleri haline gelecektir.
  • Johnnie Gray’in hayatının odağında iki şey vardır. Lokomotivie ve sevgili Annabelle Lee. Amerikan iç savaşının ortasında Johnnie her ikisini de kaybetmek üzeredir. Johnnie sevdikleri ve biraz da Güney Cephesi için elinden gelen her şeyi yapacaktır.
  • Deliliğinin uç sınırlarına az bir mesafede duran taksi sürücüsü Travis’in küçük bir hayat kadını için beslediği duyguların pik yapması ile içerisindeki Vietnam gazisini çıkartıp masum Amerikan toplumu üzerine salmasını konu eden Scorsese filmi.
  • Michael, babası Vito Corleone’nin liderliğini üstlendiği mafya ailesinin bir parçası olmak yerine kendi hayatını yaşamayı tercih etse de ailenin diğer mafyalara karşı açtığı savaş içerisinde kendisine gereğinden fazla ihtiyaç duyulacaktır.
  • Cemiyet hayatını sonuna kadar yaşamayı hakeden sosyetik bir grup; eşleri, mücevherleri, şık giysileri ve tüm egoları ile geceyi geçirmek için bir malikhanede toplanırlar. Fakat onları malikhanede tutan başka bir şey vardır; aşılamayan sınırlar.
  • Savaşa giden Kichi’nin eşi ve annesi açlıktan kırılmaktadır. İkili açlıktan ölmemek için savaştan kaçan samuray ve askerlerin eşyalarını ele geçirip satmaktadır. Ta ki oğul/eş Kichi’nin yakın arkadaşı sağ olarak savaştan dönüp Kichi’nin eşine sarkıntı olmaya başlayıncaya kadar.
  • Clarles Chaplin’in insan üstü kabiliyetiyle tarihin en korkunç karakterlerinden biri olan Hitler’i bir komedi karakterine evirmesi, bunu yaparken genelde birbirinden ayrı tutulan Hitler ve insan kavramlarını beceri ile harmanlaması.
  • Bilim adamı Dr. Henry Frankenstein kadavra ve cesetleri tekrar yaşama döndürmeyi kendine amaç edinmiştir. Çalışmaları bazı hatalar içerse de başarıyla ile sonuçlanacak ve kendi canlı öngörüsünün ötesinde bir canavar ortaya çıkacaktır.
  • Potemkin isimli Çarlık zırhlısı içerisinde bulunan askerlerin bir çok sıkıntının yanı sıra bir de yemek sıkıntısı çekmesinden çıkan bir isyanı konu almaktadır. Askerler artık daha fazla bozuk yemek yememek için ayaklanırlar, yemek yemeyi reddederler. Bu durum komutanları tarafından askeri teamüllere uygun(!) şekilde cezalandırılmak istenir. Ve sıkıntı sahil halkını daiçine alacak şekilde hızla büyür.
  • Biri her ne kadar istekli olmasa da en büyük eserlerini sergilemekten çekinmeyen iki arkadaşın hikayesi. Eserleri bir cinayet. Hitchcock’ın dehasını konuşturduğu bu film işledikleri cinayetin ardından arkadaşlarının cesedi üzerinde yemek daveti veren iki arkadaşın psikolojik olarak çözümlemelerini bizlere sunuyor.
  • Üç yoldaşın tek suçları yanlış zamanda yanlış yerde bulunmaktır. Kırsalda yol almakta olan üç yoldaş yakınlardaki kasabanın sevilen ve varlıklı sakinlerinden biri olan Larry Kinkaid’in katili olarak kasabalı tarafından zaptedilirler. Kızgın kalabalık linç mekanizmasını hızlı şekilde çalıştırarak üçlüyü yok etmek isteyecek üçlü ise masumiyetlerini, anlamak istemeyen bu kalabalığa ispatlamak zorunda kalacaktır.
  • 2001: A Space Odyssey, varoluşa ve yokoluşa, yaşam ile ölüme, bilinç ve zamana dair yığınla neden ve nasıl sorusu barındırmaktadır. Kendisinden sonra çekilmiş ve öne çıkmış uzay, yapay zeka, bilinç, varoluş konulu filmlere azımsanmayacak referans teşkil etmektedir.
  • Le lieutenant Fontaine idam cezasına çarptırılmış ve infazını bekleyen bir mahkumdur. Le lieutenant Fontaine’nin kendisi gibi ölümü bekleyen diğer mahkumlardan tek farkı kaçmaya karşı beslediği önlenemez motivasyonudur.

En Çok Okunan Listeler

  • Yasaklı Filmler Listesi

    281
    bin okuma
  • Sexploitation – Seks İstismar Filmleri Listesi

    167
    bin okuma
  • kult türk filmleri listesi kultalt.com

    Kült Türk Filmleri Listesi

    52
    bin okuma
  • Klasik Filmler Listesi

    148
    bin okuma
  • Kült Filmler Listesi

    201
    bin okuma