KültAlt

Duck Soup (1933) Leo McCarey

1933 yılı yapımı “Duck Soup” filmi, hayali “Freedonia” adlı ülkenin zengin bir kadını tarafından finanse edilen bir diktaforun yıkılmasını konu ediniyor. Groucho Marx, Harpo Marx ve Chico Marx gibi ünlü komedyenlerin yer aldığı film, politik hiciv, müzikal numaralar ve gösteri dünyasının berrak bir şekilde yansıtılması ile öne çıkıyor. Film, hala birçok komedi tutkunu tarafından beğeniliyor ve Marx kardeşlerin kariyerindeki en iyi çalışmalarından biri olarak kabul ediliyor.

Bicycle Thieves (1948) Vittorio De Sica

“Bicycle Thieves” (Ladri di biciclette), 1948 yılında Vittorio De Sica tarafından yönetilen İtalyan bir drama filmidir. Film, II. Dünya Savaşı sonrası İtalya’da yaşanan yoksulluk ve işsizliğe odaklanmaktadır. Film, işsiz bir adam olan Antonio Ricci’nin, iş için gereken bisikletini çalınması üzerine oğlu Bruno ile birlikte bisikleti arama yolculuğunu konu alır. Bisikletin bulunması için birçok çaba harcayan baba-oğul, bu yolculuk sırasında İtalya’daki yoksulluk ve insanlık dramına tanıklık ederler. “Bicycle Thieves”, İtalyan Yeni Gerçekçilik hareketinin en önemli örneklerinden biri olarak kabul edilmekte ve sinema tarihinin en etkileyici filmleri arasında yer almaktadır.

Bitter Rice (1949) Giuseppe De Santis

Bitter Rice, İtalyan Yeni Gerçekçilik akımının önemli örneklerinden biri olan bir dram filmidir. Film, savaş sonrası İtalya’da pirinç tarlalarında çalışan iki kadının öyküsünü anlatır. Francesca ve Silvana, pirinç tarlalarında çalışan iki kadındır. İkisi de aynı erkeğe ilgi duyarlar ve aralarında bir rekabet başlar. Ancak aynı zamanda, tarlalarda çalışırken, işçilerin hakları ve koşulları hakkında farkındalık kazanmaya başlarlar. Film, işçi sınıfının zorlu yaşam koşullarını, kadın dayanışmasını ve sosyal adalet mücadelesini anlatır. Bitter Rice, savaş sonrası İtalya’da sınıfsal ve toplumsal sorunlara odaklanan önemli bir neorealist film olarak kabul edilir.

Beautiful (1951) Luchino Visconti

Beautiful, Luchino Visconti’nin yönettiği bir İtalyan filmidir. Film, zengin ve güzel bir kontes olan Livia Serpieri’nin hikayesini anlatır. Livia, yakın zamanda evlenmiştir ama kocasından memnun değildir. Bir gün, eski bir aşkı olan yakışıklı bir subayla karşılaşır ve tutkulu bir ilişki başlar. Ancak subayın siyasi görüşleri, Livia’nın hayatını ve aşkını derinden etkiler. Film, İtalya’nın II. Dünya Savaşı’ndan sonra geçen bir dönemde geçer ve savaş sonrası toplumsal değişimlerle mücadele eden bir ülkenin portresini çizer. Beautiful, güçlü oyunculuk performansları ve görsel şölen sahneleriyle dikkat çeker ve Luchino Visconti’nin sinema sanatındaki ustalığını sergiler.

Children of Paradise (1945) Marcel Carné

“Children of Paradise” (Les Enfants du Paradis), Fransa’nın en önemli sinema eserlerinden biridir. Film, 19. yüzyıl Paris’indeki tiyatro hayatını konu alır ve aralarında bir aktör, bir sokak satıcısı, bir kabadayı ve bir keşişin de bulunduğu bir dizi karakterin hayatını işler. Film, aşk, kıskançlık, ihanet, kumar, bağımlılık ve sanat gibi temalara odaklanırken, aynı zamanda tiyatro ve sinemanın doğasını da sorgular. “Children of Paradise”, kusursuz oyunculuk, zengin kostüm ve set tasarımı ile öne çıkar.

City of God (2002) Fernando Meirelles, Kátia Lund

“City of God”, Brezilya’nın Rio de Janeiro kentindeki favela adı verilen yoksul mahallelerdeki gençlerin hayatını konu alıyor. Film, genç bir adam olan Rocket’in gözünden anlatılıyor ve çocukların sokakta hayatta kalma mücadelesini, yasadışı faaliyetleri, uyuşturucu ticaretini, şiddeti ve insanların hayatta kalma için ne kadar ileri gidebileceklerini gösteriyor. Film, gerçekçi ve sert bir dil kullanarak, yoksul mahallelerdeki sosyal gerçekliği gözler önüne seriyor ve insanların yaşadığı zorlukları ve umutları yansıtıyor.

Back to the Future (1985) Robert Zemeckis

1985 yılında çekilen “Back to the Future”, zaman yolculuğu teması etrafında şekillenen bir bilim kurgu-komedi filmidir. Film, Marty McFly adındaki genç bir lise öğrencisinin, gizemli bir zaman yolculuğu icadı sayesinde 30 yıl öncesine giderek, anne ve babasını tanıma fırsatı bulmasını ve ailesinin kaderini değiştirme çabalarını konu alır. Ancak Marty, yolculuk sonrası geri dönmek için zamana karşı yarışırken, zamandaki değişikliklerin sonuçlarını da kontrol altında tutmaya çalışır.

Class of Nuke ‘Em High (1986) Richard W. Haines, Lloyd Kaufman

“Class of Nuke ‘Em High”, 1986 yılında çekilmiş bir Amerikan yapımı bir komedi-korku filmidir. Tromaville Yüksek Okulu’nda nükleer santrallerin olumsuz etkileriyle ilgili bir dizi olay yaşanmaktadır. Bu olaylar, öğrencilerin radyasyon maruziyeti sonucu mutasyona uğraması ve tuhaf davranışlarda bulunmasıyla devam eder. Filmin konusu, nükleer santrallerin olası tehlikelerini, ekolojik felaketleri ve gençlerin geleceğinin zarar görmesini ele almaktadır. Film, absürd kurgusu, gülünç diyalogları ve zombi öğrencileri ile bir korku-komedi klasiği olarak kabul edilir.

Closely Watched Trains (1966) Jirí Menzel

Çekoslovak yönetmen Jirí Menzel’in yönettiği “Closely Watched Trains” (1966), İkinci Dünya Savaşı sırasında işgal altındaki Çekoslovakya’da geçen bir hikaye anlatıyor. Film, Nazi işgali altındaki bir tren istasyonunda çalışan genç bir adam olan Milos’un (Vaclav Neckar) hikayesini takip ediyor. Milos, çalıştığı istasyondaki diğer iş arkadaşları ve müşterileriyle etkileşim halindeyken hayatının gerçek anlamını keşfetmeye başlar. Aynı zamanda, toplumsal baskı ve bireysel özgürlük arasındaki çelişki de filmin ana temasıdır. “Closely Watched Trains” hem sıradan insanların günlük hayatlarını anlatan bir karakter çalışması hem de toplumsal ve politik eleştiri içeren bir savaş filmi olarak öne çıkar.

Cosmos (2015) Andrzej Zulawski

Andrzej Zulawski’nin son filmi olan “Cosmos”, iki arkadaşın sonbahar tatillerini geçirmek için gittikleri bir evde yaşadıkları tuhaf ve gizemli olayları anlatıyor. Arkadaşlar, buldukları bir kitap sayesinde bir dizi esrarengiz olayın içine çekilirler. Zamanla gerçeklik ve hayal arasındaki sınırlar bulanıklaşmaya başlar ve yavaş yavaş olaylar kontrolden çıkar. Film, aşk, ölüm, sanat, yaratıcılık ve insanın varoluşu gibi temaları ele alırken, Zulawski’nin karakteristik tarzını yansıtan psikolojik gerilim ve sembolik imgelerle doludur.