KültAlt

The Ring (2002) Gore Verbinski

“The Ring”, Japon korku filmleri serisi “Ringu”nun ABD uyarlamasıdır. Filmde, bir gazetecinin kendisini ve oğlunu lanetleyen bir kaset keşfetmesi ve sonrasında kaseti izleyen herkesin yedi gün içinde ölmesi hikayesi anlatılır. Gazeteci, kasetin esrarını çözmek için işin iç yüzünü araştırmaya başlar ve gerçeği ortaya çıkarmak için zamanla yarışır. Film, psikolojik gerilim ve korku unsurları içeren bir yapım olarak öne çıkmaktadır.

The Thing (1982) John Carpenter

Antartika’da bir araştırma istasyonunda yaşayan bir grup bilim insanı, dış dünyayla tüm iletişimleri kesildiğinde bir yabancının ortaya çıkmasıyla şaşkına dönerler. Yabancı, araştırma grubuna katılır ancak kısa bir süre sonra, korkunç bir varlığın insana dönüşebilen bir canlıya bulaştığı anlaşılır. Grup, yabancının bir parçası olup olmadığına karar vermek için mücadele ederken, canavarla savaşmak ve hayatta kalmak için son derece zorlu bir mücadele verirler.

The Plague Dogs (1982) Martin Rosen

The Plague Dogs, iki köpeğin, Snitter ve Rowf’un, bilimsel araştırmalar için kullanılmak üzere bir laboratuvardan kaçmasını ve zorlu hayatta kalma mücadelelerini anlatan bir animasyon filmidir. Köpekler, insanlar tarafından vahşice avlandıkları bir İngiliz kırsalında hayatta kalmaya çalışırlar. İkili, insanların onları nasıl gördüğü hakkında zorlu düşüncelere dalarken, acımasız bir avcı tarafından takip edilirler. Film, köpeklerin hayatta kalma mücadelesini izleyicilere yansıtırken, hayvanların insana olan bağımlılığını ve vahşice kullanılmasının sonuçlarını ele alır.

The Tale of The Princess Kaguya (2013) Isao Takahata

The Tale of The Princess Kaguya, Japonya’da geçen eski bir halk masalından uyarlanan bir anime filmidir. Film, bir bambu kesesi içinde bulunan ve ardından büyüyen küçük bir kızın hikayesini anlatır. Kız, doğal güzelliğiyle tüm topluluğun dikkatini çeker ve babası tarafından bir prenses olarak yetiştirilir. Ancak, kızın gerçek kimliği ve geçmişi keşfedildiğinde, hayatı tamamen değişir. Film, doğa, insan-doğa ilişkisi, kadın kimliği ve aidiyet gibi konuları ele alırken, Japon mitolojisine ve sanatına da atıfta bulunur.

To Kill a Mockingbird (1962) Robert Mulligan

To Kill a Mockingbird, Alabama’da 1930’ların ortasında geçen, bir çocuğun gözünden ırkçılık ve adalet sistemi hakkında bir hikayedir. Scout Finch adlı küçük bir kız çocuğu, babası Atticus Finch’in, bir siyah adamın tecavüz suçlamasıyla yargılandığı bir davayı üstlenmesiyle, hayatının dönüm noktasına gelir. Atticus, adalet ve dürüstlük için mücadele ederken, Scout ve kardeşi Jem, ırkçılıkla yüzleşir ve yaşadıkları toplumda adaletsizlikle karşı karşıya kalır. Film, Harper Lee’nin Pulitzer ödüllü romanına sadık kalırken, ırkçılık, adalet, insan hakları, eşitlik ve önyargı gibi temaları ele alır. Aynı zamanda Scout’un ve Jem’in büyüme hikayelerine odaklanırken, insanlık ve empati gibi temel insan değerlerine de vurgu yapar.

The Verdict (1982) Sidney Lumet

“The Verdict”, bir avukatın, bir medikal malpraktis davasında gerçeği ortaya çıkarmak için verdiği mücadeleyi anlatan bir drama filmidir. Başrolde Paul Newman’ın canlandırdığı Frank Galvin, yozlaşmış bir avukattır ve başarısız kariyeri sona ermek üzeredir. Ancak, bir hastanede yaşanan bir hata sonucu koma halinde olan bir kadının davası Galvin’e verilir ve onun bu dava sayesinde kendisini yeniden kanıtlama fırsatı doğar. Galvin, içinde bulunduğu zorlu şartlar altında, davanın sonucunu etkileyecek önemli bir delili ortaya çıkarmak için mücadele eder. Sidney Lumet tarafından yönetilen “The Verdict”, David Mamet tarafından yazılmıştır ve oyuncu kadrosunda Charlotte Rampling, Jack Warden ve James Mason gibi isimler yer alır.

The VelociPastor (2018) Brendan Steere

“The VelociPastor” 2018 yılında Brendan Steere tarafından yönetilen ve bir din adamının dinozora dönüşmesi hikayesini anlatan bir Amerikan bağımsız filmidir. Film, kendini suçlu hisseden bir rahip olan Doug’un Çin’deki misyonerlik çalışmaları sırasında bir dinozora dönüşmesiyle başlar. Dinozor güçleri, Doug’a şiddetli bir çete tarafından öldürülen ailesinin intikamını alma yolunda yardımcı olur. Film, düşük bütçesi, kötü oyunculukları ve absürt senaryosu ile bir kült klasiği haline gelmiştir.

The Little Match Girl (1928) Jean Renoir, Jean Tédesco

Jean Renoir’un yönetmenliğini yaptığı “The Little Match Girl” filminin öyküsü, Hans Christian Andersen’in aynı adlı kısa öyküsüne dayanıyor. Film, yoksul bir kızın kışın soğuk bir gecede sokakta çıplak ayaklarıyla satış yaparken başından geçenleri anlatıyor. Kız, açlık ve soğuktan ölmek üzereyken bir mucize yaşar. Renoir’un bu siyah beyaz filmi, insanlık ve umut üzerine güçlü bir hikaye anlatıyor.

The Living Dead Man (1926) Marcel L’Herbier

Marcel L’Herbier’in yönetmenliğini yaptığı “The Living Dead Man” filminin öyküsü, yoksul bir adamın zengin bir kadınla evlenerek refah düzeyini yükseltme hikayesini anlatıyor. Ancak, adamın geçmişte işlediği bir suçun peşindeki bir dedektif, adamın kimliğini açığa çıkarmak için uğraşır. Film, sosyal sınıf farklılıkları ve suçluluk duygusu gibi temaları ele alırken, Fransız İmpresyonizmi’nin estetik özelliklerini de taşıyor.

The Man Who Laughs (1928) Paul Leni

“The Man Who Laughs” (1928), Victor Hugo’nun aynı adlı romanından uyarlanan bir dramatik film. Film, 17. yüzyıl İngiltere’sinde, serseri bir adamın oğlu Gwynplaine’in yüzünü bir cerrah tarafından sabit bir şekilde gülümseyen bir ifadeye dönüştürmesiyle başlar. Gwynplaine, korkunç görüntüsü nedeniyle bir “gülümseyen adam” olarak ünlenir ve Sir John ve onun kör kızı Dea tarafından sahiplenilir. Gwynplaine, Dea’ya aşık olur, ancak onun dış görünüşünden utanır ve bu nedenle Dea’yı mutlu edebilmek için bir seçim yapmak zorunda kalır. Film, doğaçlama oyunculuk ve atmosferik görüntülerle doludur ve Paul Leni’nin yönetimi altında sinematik açıdan zengin bir deneyim sunar.